Operasyon
medyasının en önemli finansörü: Katar sermayesi (2)
Katarlıların
Türk medyasına olan ilgisini ve bu ilginin nasıl sonuçlar doğurduğunu anlatmaya
devam ediyoruz.
2008’de
Sabah- Atv’nin satın alınması için oluşturulan havuza 250 milyon dolarlık küçük
(!) bir katkı sağlayan Katarlılar, iki sene içinde bir başka medya operasyonu
için düğmeye bastı. Operasyonun yeni adresi ise Al Jazeera Türk olacaktı...
Küçük
Katar’ın yayıncılık devi
Al
Jazeera, 1996 yılında Katar Emiri Hamad bin Halife El-Thani’nin tarafından 150
milyon dolar bütçe ile kuruldu. Emir, kanal için her yıl 30 milyon dolarlık bir
kaynak ayırdı. 5 yıllık operasyon giderlerini de nakit olarak şirketin kasasına
koydu.
İngiliz
yayın kuruluşu BCC’nin Suudi Arabistan Kraliyet Ailesi ile birlikte hayata geçirmek
istediği ‘BBC Arapça’ haber kanalının başarısız olması Katar Emirine tarihi bir
fırsat sundu. ‘BBC Arapça’ için çalışan 200 gazeteciden 150’si yeni kanala
transfer edildi. Böylece uluslararası yayıncılık tecrübesine sahip deneyimli
bir kadro ile Katar sermayesi güçlerini birleştirmiş oldu.
Emir,
yeni tv kanalı ile Arap dünyasındaki S.Arabistan ve Mısır etkinliğini kırmayı
ve ülkesinin modernizasyonunu tamamlamayı amaçlıyordu. Bunu kısa bir süre
içinde de başardı.
Katar
merkezli haber kanalını rakiplerinin bir adım önüne taşıyan kişi ise sürpriz
bir isim olacaktı: Usame Bin Ladin...
El
Kaide terör örgütünün lideri olan Usame Bin Ladin, 1998 yılında 300 kişinin
hayatını kaybettiği Kenya ve Tanzanya'daki ABD Büyükelçiliği Saldırılarından
sonra ilk kez mikrofonların karşısına geçti ve saldırıları dolaylı bir şekilde
üstlendi. Konuştuğu yayın kuruluşu ise Al Jazeera idi. 11 Eylül 2001’de gerçekleşen saldırıların
ardından Katarlılar bu kez Bin Ladin’e ait ses kayıtlarını yayınlayarak
herkesin dikkatini çekti. [1]
Al
Jazeera’nin yıldızı 11 Eylül ile parladı. ABD’nin ‘küresel terörle savaş’
kampanyasının ana hedefi haline gelen Afganistan’da bürosu olan tek yayın
kuruluşu Al Jazeera idi. Irak işgali sırasında sokaklardaki sivil ölümlerini ve
yıkımı yayınlayan yine sadece Al Jazeera oldu.
Haberi
sahadan bildiren ve ‘Herkesin bilmeye hakkı var’ sloganını kullanan kanal
farklı görüşlere sahip insanları ekrana taşıyarak Ortadoğu’daki tv
yayıncılığında bir devrim yarattı.
Bunun
meyvelerini de kısa zamanda topladı. 2008 yılında yapılan bir araştırmaya göre Ortadoğu’da yaşayan yetişkinlerin yüzde 53’ü bilgi kaynağı olarak Al Jazeera’yı
görmekteydi.
Al
Jazeera Grubu’nun Arap ve Batı dünyasında elde ettiği bu saygınlığın temelinde
2 önemli faktör vardı: Al Jazeera muhabirleri haberin olduğu yerde yani sahada
idi. İkincisi kimin işine yarayacağını düşünmeden sadece ve sadece gerçeği
aktarmaya çabalıyorlardı...
Türk tipi Al
Jazeera ve hüsran...
Erdoğan’ın
Ocak 2009’da İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres ile girdiği polemik ve sonrasında
yaptığı ‘One Minute’ çıkışı (Erdoğan toplantıdan hemen sonra düzenlediği basın toplantısında
‘Ben İsrail Cumhurbaşkanı’nı değil, moderatöre söylemiştim’ diyerek sözlerinden
çark etmişti) Arap ülkelerinde büyük bir heyecan yarattı.
Arap
sokaklarında ortaya çıkan bu ilgiyi kalıcı hale getirmek isteyen ve Körfez
Bölgesi’nden ciddi bir nakit akışı sağlamak isteyen hükümet Nisan 2010’da TRT
Arapça’yı yayına soktu.
İşte
tam bu süreçte Katarlıların Türkiye’de güçlü bir haber kanalı kurması için
görüşmeler başladı. O dönemde Ankara’da konuşulanlara göre; Erdoğan NTV ve
CNNTürk’ün yayınlarından ciddi anlamda rahatsızdı. Erdoğan, uluslararası
etkinliğe sahip ve kendisine politik anlamda destek verecek bir tv kanalı
kurulması için Katarlılardan destek istedi.
Öte
yandan Al Jazeera Grubu da habercilik alanında küresel bir marka olmak
istiyordu. 2006 yılında Al Jazzera English ile etki sahasını daha da genişleten
Katarlılar etki sahalarını; Türkiye,
Balkanlar ve Orta Asya’yı da içine alacak bir şekilde genişletmek istiyordu.
Ancak
niyet iyi olmayınca işler de pek yolunda gitmedi...
Erdoğan ve
Davutoğlu’nun yavrusu
Al
Jazeera Türk’ün Genel Yayın Yönetmenliğine dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlu’nun hayat hikayesini yazan Gürkan Zengin getirildi. Zengin, uzun
yıllar CNNTürk’te çalışmış deneyimli bir televizyon gazetecisiydi ve politik açıdan
AKP’ye yakın bir isimdi.
Ancak
ortada önemli bir sorun vardı: Türkiye’deki yasal mevzuat nedeniyle Araplar
yeni kanalda en fazla yüzde 25 hisseye sahip olabilecekti! Bu durum Katarlıları
rahatsız edince o yıl RTÜK Kanunu’nu değiştirildi ve yabancı payı yüzde 50’ye
çıkarıldı.
31
Ocak 2011’de TMSF’nin Esentepe’deki binasında Cine 5’in satış ihalesi
gerçekleştirildi. İhaleye her zaman olduğu gibi tek şirket katıldı: Al
Jazeera... 40 milyon dolar muhammen
bedelle satışa çıkarılan tv kanalına Katarlılar sadece 21 milyon dolar teklif
etti. 4 Şubat’ta yeniden yapılan pazarlık sonrasında Katarlılar 40.5 milyon
dolarlık teklifle Cine 5’in yeni sahibi oldu. Kanalın patronu konumundaki Vural
Ak, “ Haziran veya Ağustos ayında yayına başlamak istiyoruz. 600 kişiyi işe
alacağız. İddialı bir haber kanalı olacağız” dedi.[2]
Yeni
kanalın patronu hükümete yakın işadamlarından Vural Ak idi. Ak, AKP döneminden
yıldızı parlayan isimlerden birisiydi.
1992’de İntercity Araç Kiralama şirketini kuran Ak, Erdoğan iktidarında
uçuşa geçmişti. Devletin her yıl 1.5 milyar dolar ödediği araç kiralama
sektöründe kısa zamanda parlayan Ak, muteber işadamlarından birisiydi.[3] Ak,
Şubat 2011’de yani Cine 5’i satın alma işlemi tamamlandıktan kısa bir süre
sonra hisselerini Araplara satarak ortaklıktan ayrıldı. [4]
İhaleden
sadece 12 gün sonra RTÜK Kanunu’nu değişti. Böylece yabancı yatırımcıların
yüzde 50 hisse sahibi olabilmesinin önü açıldı. Bu arada Al Jazeera Türk
Grubu’nun yönetim merkezi Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından kurulan
Şehir Üniversitesi’nin bulunduğu Seyrantepe’ye taşındı.[5]
Kanala
atanan yöneticilerin profilleri zaman içinde giderek daha da ilginçleşti.
Örneğin Ağustos 2013’te Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Psikolojik Savaş
Dairesi Başkanlığına atanan Nuh Yılmaz, 6 ay boyunca Al Jazeera Türk’te
yöneticilik yaptı.[6]
Al Jazeera
Türk 17- 25 Aralık’ı nasıl akladı?
Büyük
bir heyecanla başlayan Al Jazeera Türk projesi 2012 sonuna gelindiğinde artık
iyice garip bir hal almaya başladı. Elinde ulusal yayın yapacak bir kanalı, iyi
yetişmiş bir haberci kadrosu ve uluslararası haber ağı olmasına karşın Katar
merkezli haber kanalı bir türlü yayına başlayamadı.
Kulislerde
Bülent Arınç ile yapılan ve Türkiye’de yayınlanmayan bir röportajın ankara’yı
fena halde kızdırdığı konuşuldu. Bir diğer dedikodu ise Al Jazeera Grubu’nun
PKK için ‘terör örgütü’ ifadesini kullanmayı reddetmesiydi. Doha’daki
gazetecilerin tavırları Ankara’yı çileden çıkartırken, İstanbul’dakiler ise
sorunun bir şekilde çözüleceğini düşünüyordu.
Ancak
sorun bir türlü çözülmedi. Al Jazeera Türk’ün kontrolündeki Cine 5 yandaş
yazarlar ve magazincilerin boy gösterdiği bir platform olmaktan öteye gidemedi.
Ta ki 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonuna kadar...
Hatırlanacağı
üzere, Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk ve rüşvet soruşturması 17/25
Aralık 2013’te başladı. İstanbul cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen
soruşturmada 4 bakan ve üst düzey bürokratların İranlı işadamı Reza Zarrab’tan
bir takım bürokratik işlemleri kolaylaştırma karşılığında 69 milyon dolar
rüşvet ödediği ortaya çıktı.[7] Zarrab’ın ödediği toplam rüşvet tutarının ise
360 milyon dolar olduğu anlaşıldı.[8]
Bu
tarihi soruşturmanın artçı sarsıntıları sürerken, 22 Ocak 2014’te Al Jazeera
Türk internet üzerinden yayına başladı. Medyanın inanılmaz bir baskı altına
alındığı bu dönemde Katarlılar topu hiç dolaştırmadı ve olaya doğrudan daldı.
Gürkan Zengin yönetimindeki haber portalı bu süreçte rengini açıkça belli etti.
17/25 Aralık soruşturmasını ilk günden itibaren ‘hükümet- cemaat kavgası’
başlığı altında sunan portal hükümete de tarihi bir kıyak yaptı.
Haziran
2014’te, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine sayılı günler kala “'Dönemin Başbakanı’
25 Aralık fezlekesinde” başlığıyla yayınlanan haber Erdoğan ve Havuz medyasının
aylarca gündeme getirdiği ancak savcıların yalanladığı bir iddiaya meşruluk
kazandırdı.[9]
Al
Jazeera Türk’ün haberi 17 Aralık Savcısı Celal Kara ve İstanbul Mali Şube
Müdürü Yakup Saygılı tarafından yalanlandı.[10] Ancak Erdoğan’a seçim
meydanlarında kullanmak için iyi bir koz verdi.
Al
Jazeera Türk’ün havuz medyasına kaynaklık etme ve yolsuzluk soruşturmalarını
karartma girişimleri bununla da sınırlı kalmadı elbet. Emniyet Genel Müdürlüğü
tarafından görevden alınan tüm polis şefleri ve memurlar ‘Cemaatçi’ olarak damgalandı. Hiçbir haberde
karşıt taraf görüşüne asla yer verilmedi.
Al Jazeere Grubu’nun belirlediği küresel etik kodlarının hiçbirisine
uyulmadı....
Ancak
asıl bombayı Al Jazeera Türk’ün Genel Yayın Yönetmeni Gürkan Zengin patlattı!
Zengin, 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçlandığı saatlerde attığı
tweetlerle gazetecilik değil, siyasi parti sözcülüğü yaptığını açıkça ilan
etti.
Tüm
bu ak’lama çabalarına rağmen Al Jazeera Türk yine de yayına başlayamadı. Sahibi
olduğu Cine 5 her zaman olduğu gibi yine yandaş yazarlar ve zamanını çoktan
doldurmuş yüzleri finanse etmeye devam etti.
Mayıs
2015’te ise beklenen haber geldi!
Al
Jazeera Grubu kanalın haber operasyonunda görev isimlerle yolları ayırma kararı
aldı. Çalışan personel yüzde 70 oranında azalırken, üst yönetim maaş almaya
devam etti.
Katarlıların
internet üzerindeki operasyonları ise hız kesmeden devam ediyor...
[1]
NTV, “El Cezire’den yeni Bin Ladin kaseti”, 27 Aralık 2001, http://arsiv.ntv.com.tr/news/126986.asp
[2] Habertürk, “Teklifini ikiye katlayan El Cezire iddialı geliyor”, 5 Şubat 2011
[3] Vural Ak, 2014 sonunda 375 milyon dolarlık kişisel servetiyle Türkiye’nin en zengin 100’üncü işadamı. Forbes Türkiye, Mart 2015, s. 134
[4] Ufuk Şanlı, “Vural Ak, El Cezire’den neden ayrılıyor?”, Vatan, 20 Ocak 2011
[5] Ticaret Sicil Gazetesi, 19 Nisan 2011, s. 461
[6] Nuh Yılmaz, Türk basın tarihinde bir basın kuruluşundan MİT’e yönetici olarak atanan ilk isim oldu. Bu konuda daha örnek olarak gösterilen Milliyet Gazetesi eski çalışanı Hayri Birler, zaten teşkilat mensubuydu. Dolayısıyla Birler ile Yılmaz’ın karşılaştırılması doğru bir karşılaştırma olmayacaktır. (U.Ş)
[7] Detaylar için Ahmet Dönmez-Ufuk Köroğlu, “17 Aralık: Sıfır Noktası” Klas Kitap, Şubat 2015 ve Arzu Yıldız- Fatih Yağmur, “AKP’yi Sarsan 10 Gün”, Öteki Adam Yayınları, Mart 2015
[8] Cumhuriyet, “Sarraf’ın kuryesi Türkiye- Dubai- İran Hattı’ndaki para trafiğini anlattı: Altınları nasıl götürdük?, 17 Temmuz 2015
[9] “'Dönemin Başbakanı’ 25 Aralık fezlekesinde”, Al Jazeera Türk, 2 Haziran 2014 http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/donemin-basbakani-25-aralik-fezlekesinde
[10] T24.com, “O savcı ve polis konuştu: Hiçbir evrakta 'dönemin başbakanı' ifadesi yok!”, 2 Haziran 2014
http://t24.com.tr/haber/o-savci-ve-polis-konustu-hicbir-evrakta-donemin-basbakani-ifadesi-yok,260053
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder