Sayfalar

2 Ağustos 2015 Pazar

Operasyon medyasının en önemli finansörü: Katar sermayesi (2)



Katarlıların Türk medyasına olan ilgisini ve bu ilginin nasıl sonuçlar doğurduğunu anlatmaya devam ediyoruz.


2008’de Sabah- Atv’nin satın alınması için oluşturulan havuza 250 milyon dolarlık küçük (!) bir katkı sağlayan Katarlılar, iki sene içinde bir başka medya operasyonu için düğmeye bastı. Operasyonun yeni adresi ise Al Jazeera Türk olacaktı...



Küçük Katar’ın  yayıncılık devi

Al Jazeera, 1996 yılında Katar Emiri Hamad bin Halife El-Thani’nin tarafından 150 milyon dolar bütçe ile kuruldu. Emir, kanal için her yıl 30 milyon dolarlık bir kaynak ayırdı. 5 yıllık operasyon giderlerini de nakit olarak şirketin kasasına koydu. 

İngiliz yayın kuruluşu BCC’nin Suudi Arabistan Kraliyet Ailesi ile birlikte hayata geçirmek istediği ‘BBC Arapça’ haber kanalının başarısız olması Katar Emirine tarihi bir fırsat sundu. ‘BBC Arapça’ için çalışan 200 gazeteciden 150’si yeni kanala transfer edildi. Böylece uluslararası yayıncılık tecrübesine sahip deneyimli bir kadro ile Katar sermayesi güçlerini birleştirmiş oldu.

Emir, yeni tv kanalı ile Arap dünyasındaki S.Arabistan ve Mısır etkinliğini kırmayı ve ülkesinin modernizasyonunu tamamlamayı amaçlıyordu. Bunu kısa bir süre içinde de başardı. 
Katar merkezli haber kanalını rakiplerinin bir adım önüne taşıyan kişi ise sürpriz bir isim olacaktı: Usame Bin Ladin...

El Kaide terör örgütünün lideri olan Usame Bin Ladin, 1998 yılında 300 kişinin hayatını kaybettiği Kenya ve Tanzanya'daki ABD Büyükelçiliği Saldırılarından sonra ilk kez mikrofonların karşısına geçti ve saldırıları dolaylı bir şekilde üstlendi. Konuştuğu yayın kuruluşu ise Al Jazeera idi.  11 Eylül 2001’de gerçekleşen saldırıların ardından Katarlılar bu kez Bin Ladin’e ait ses kayıtlarını yayınlayarak herkesin dikkatini çekti. [1]

Al Jazeera’nin yıldızı 11 Eylül ile parladı. ABD’nin ‘küresel terörle savaş’ kampanyasının ana hedefi haline gelen Afganistan’da bürosu olan tek yayın kuruluşu Al Jazeera idi. Irak işgali sırasında sokaklardaki sivil ölümlerini ve yıkımı yayınlayan yine sadece Al Jazeera oldu.

Haberi sahadan bildiren ve ‘Herkesin bilmeye hakkı var’ sloganını kullanan kanal farklı görüşlere sahip insanları ekrana taşıyarak Ortadoğu’daki tv yayıncılığında bir devrim yarattı.

Bunun meyvelerini de kısa zamanda topladı. 2008 yılında yapılan bir araştırmaya göre Ortadoğu’da yaşayan yetişkinlerin yüzde 53’ü bilgi kaynağı olarak Al Jazeera’yı görmekteydi. 

Al Jazeera Grubu’nun Arap ve Batı dünyasında elde ettiği bu saygınlığın temelinde 2 önemli faktör vardı: Al Jazeera muhabirleri haberin olduğu yerde yani sahada idi. İkincisi kimin işine yarayacağını düşünmeden sadece ve sadece gerçeği aktarmaya çabalıyorlardı...

Türk tipi Al Jazeera ve hüsran...   

Erdoğan’ın Ocak 2009’da İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres ile girdiği polemik ve sonrasında yaptığı ‘One Minute’ çıkışı (Erdoğan toplantıdan hemen sonra düzenlediği basın toplantısında ‘Ben İsrail Cumhurbaşkanı’nı değil, moderatöre söylemiştim’ diyerek sözlerinden çark etmişti) Arap ülkelerinde büyük bir heyecan yarattı.

Arap sokaklarında ortaya çıkan bu ilgiyi kalıcı hale getirmek isteyen ve Körfez Bölgesi’nden ciddi bir nakit akışı sağlamak isteyen hükümet Nisan 2010’da TRT Arapça’yı yayına soktu.

İşte tam bu süreçte Katarlıların Türkiye’de güçlü bir haber kanalı kurması için görüşmeler başladı. O dönemde Ankara’da konuşulanlara göre; Erdoğan NTV ve CNNTürk’ün yayınlarından ciddi anlamda rahatsızdı. Erdoğan, uluslararası etkinliğe sahip ve kendisine politik anlamda destek verecek bir tv kanalı kurulması için Katarlılardan destek istedi.

Öte yandan Al Jazeera Grubu da habercilik alanında küresel bir marka olmak istiyordu. 2006 yılında Al Jazzera English ile etki sahasını daha da genişleten Katarlılar etki sahalarını;  Türkiye, Balkanlar ve Orta Asya’yı da içine alacak bir şekilde genişletmek istiyordu.  

Ancak niyet iyi olmayınca işler de pek yolunda gitmedi...

Erdoğan ve Davutoğlu’nun yavrusu

Al Jazeera Türk’ün Genel Yayın Yönetmenliğine dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun hayat hikayesini yazan Gürkan Zengin getirildi. Zengin, uzun yıllar CNNTürk’te çalışmış deneyimli bir televizyon gazetecisiydi ve politik açıdan AKP’ye yakın bir isimdi.

Ancak ortada önemli bir sorun vardı: Türkiye’deki yasal mevzuat nedeniyle Araplar yeni kanalda en fazla yüzde 25 hisseye sahip olabilecekti! Bu durum Katarlıları rahatsız edince o yıl RTÜK Kanunu’nu değiştirildi ve yabancı payı yüzde 50’ye çıkarıldı.

31 Ocak 2011’de TMSF’nin Esentepe’deki binasında Cine 5’in satış ihalesi gerçekleştirildi. İhaleye her zaman olduğu gibi tek şirket katıldı: Al Jazeera...  40 milyon dolar muhammen bedelle satışa çıkarılan tv kanalına Katarlılar sadece 21 milyon dolar teklif etti. 4 Şubat’ta yeniden yapılan pazarlık sonrasında Katarlılar 40.5 milyon dolarlık teklifle Cine 5’in yeni sahibi oldu. Kanalın patronu konumundaki Vural Ak, “ Haziran veya Ağustos ayında yayına başlamak istiyoruz. 600 kişiyi işe alacağız. İddialı bir haber kanalı olacağız” dedi.[2]

Yeni kanalın patronu hükümete yakın işadamlarından Vural Ak idi. Ak, AKP döneminden yıldızı parlayan isimlerden birisiydi.  1992’de İntercity Araç Kiralama şirketini kuran Ak, Erdoğan iktidarında uçuşa geçmişti. Devletin her yıl 1.5 milyar dolar ödediği araç kiralama sektöründe kısa zamanda parlayan Ak, muteber işadamlarından birisiydi.[3] Ak, Şubat 2011’de yani Cine 5’i satın alma işlemi tamamlandıktan kısa bir süre sonra hisselerini Araplara satarak ortaklıktan ayrıldı. [4]

İhaleden sadece 12 gün sonra RTÜK Kanunu’nu değişti. Böylece yabancı yatırımcıların yüzde 50 hisse sahibi olabilmesinin önü açıldı. Bu arada Al Jazeera Türk Grubu’nun yönetim merkezi Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından kurulan Şehir Üniversitesi’nin bulunduğu Seyrantepe’ye taşındı.[5]

Kanala atanan yöneticilerin profilleri zaman içinde giderek daha da ilginçleşti. Örneğin Ağustos 2013’te Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Psikolojik Savaş Dairesi Başkanlığına atanan Nuh Yılmaz, 6 ay boyunca Al Jazeera Türk’te yöneticilik yaptı.[6]

Al Jazeera Türk 17- 25 Aralık’ı nasıl akladı?

Büyük bir heyecanla başlayan Al Jazeera Türk projesi 2012 sonuna gelindiğinde artık iyice garip bir hal almaya başladı. Elinde ulusal yayın yapacak bir kanalı, iyi yetişmiş bir haberci kadrosu ve uluslararası haber ağı olmasına karşın Katar merkezli haber kanalı bir türlü yayına başlayamadı.

Kulislerde Bülent Arınç ile yapılan ve Türkiye’de yayınlanmayan bir röportajın ankara’yı fena halde kızdırdığı konuşuldu. Bir diğer dedikodu ise Al Jazeera Grubu’nun PKK için ‘terör örgütü’ ifadesini kullanmayı reddetmesiydi. Doha’daki gazetecilerin tavırları Ankara’yı çileden çıkartırken, İstanbul’dakiler ise sorunun bir şekilde çözüleceğini düşünüyordu.

Ancak sorun bir türlü çözülmedi. Al Jazeera Türk’ün kontrolündeki Cine 5 yandaş yazarlar ve magazincilerin boy gösterdiği bir platform olmaktan öteye gidemedi. Ta ki 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonuna kadar...

Hatırlanacağı üzere, Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk ve rüşvet soruşturması 17/25 Aralık 2013’te başladı. İstanbul cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmada 4 bakan ve üst düzey bürokratların İranlı işadamı Reza Zarrab’tan bir takım bürokratik işlemleri kolaylaştırma karşılığında 69 milyon dolar rüşvet ödediği ortaya çıktı.[7] Zarrab’ın ödediği toplam rüşvet tutarının ise 360 milyon dolar olduğu anlaşıldı.[8]

Bu tarihi soruşturmanın artçı sarsıntıları sürerken, 22 Ocak 2014’te Al Jazeera Türk internet üzerinden yayına başladı. Medyanın inanılmaz bir baskı altına alındığı bu dönemde Katarlılar topu hiç dolaştırmadı ve olaya doğrudan daldı. Gürkan Zengin yönetimindeki haber portalı bu süreçte rengini açıkça belli etti. 17/25 Aralık soruşturmasını ilk günden itibaren ‘hükümet- cemaat kavgası’ başlığı altında sunan portal hükümete de tarihi bir kıyak yaptı. 

Haziran 2014’te, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine sayılı günler kala “'Dönemin Başbakanı’ 25 Aralık fezlekesinde” başlığıyla yayınlanan haber Erdoğan ve Havuz medyasının aylarca gündeme getirdiği ancak savcıların yalanladığı bir iddiaya meşruluk kazandırdı.[9] 

Al Jazeera Türk’ün haberi 17 Aralık Savcısı Celal Kara ve İstanbul Mali Şube Müdürü Yakup Saygılı tarafından yalanlandı.[10] Ancak Erdoğan’a seçim meydanlarında kullanmak için iyi bir koz verdi.

Al Jazeera Türk’ün havuz medyasına kaynaklık etme ve yolsuzluk soruşturmalarını karartma girişimleri bununla da sınırlı kalmadı elbet. Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından görevden alınan tüm polis şefleri ve memurlar  ‘Cemaatçi’ olarak damgalandı. Hiçbir haberde karşıt taraf görüşüne asla yer verilmedi.  Al Jazeere Grubu’nun belirlediği küresel etik kodlarının hiçbirisine uyulmadı....

Ancak asıl bombayı Al Jazeera Türk’ün Genel Yayın Yönetmeni Gürkan Zengin patlattı! Zengin, 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçlandığı saatlerde attığı tweetlerle gazetecilik değil, siyasi parti sözcülüğü yaptığını açıkça ilan etti.


Tüm bu ak’lama çabalarına rağmen Al Jazeera Türk yine de yayına başlayamadı. Sahibi olduğu Cine 5 her zaman olduğu gibi yine yandaş yazarlar ve zamanını çoktan doldurmuş yüzleri finanse etmeye devam etti. 

Mayıs 2015’te ise beklenen haber geldi!

Al Jazeera Grubu kanalın haber operasyonunda görev isimlerle yolları ayırma kararı aldı. Çalışan personel yüzde 70 oranında azalırken, üst yönetim maaş almaya devam etti. 

Katarlıların internet üzerindeki operasyonları ise hız kesmeden devam ediyor...


[1] NTV, “El Cezire’den yeni Bin Ladin kaseti”, 27 Aralık 2001,  http://arsiv.ntv.com.tr/news/126986.asp

[2] Habertürk, “Teklifini ikiye katlayan El Cezire iddialı geliyor”, 5 Şubat 2011

[3] Vural Ak, 2014 sonunda 375 milyon dolarlık kişisel servetiyle Türkiye’nin en zengin 100’üncü işadamı. Forbes Türkiye, Mart 2015, s. 134

[4] Ufuk Şanlı, “Vural Ak, El Cezire’den neden ayrılıyor?”, Vatan, 20 Ocak 2011

[5] Ticaret Sicil Gazetesi, 19 Nisan 2011, s. 461

[6] Nuh Yılmaz, Türk basın tarihinde bir basın kuruluşundan MİT’e yönetici olarak atanan ilk isim oldu. Bu konuda daha örnek olarak gösterilen Milliyet Gazetesi eski çalışanı Hayri Birler, zaten teşkilat mensubuydu. Dolayısıyla Birler ile Yılmaz’ın karşılaştırılması doğru bir karşılaştırma olmayacaktır. (U.Ş)   

[7] Detaylar için Ahmet Dönmez-Ufuk Köroğlu, “17 Aralık: Sıfır Noktası” Klas Kitap, Şubat 2015 ve Arzu Yıldız- Fatih Yağmur, “AKP’yi Sarsan 10 Gün”, Öteki Adam Yayınları, Mart 2015

[8] Cumhuriyet, “Sarraf’ın kuryesi Türkiye- Dubai- İran Hattı’ndaki para trafiğini anlattı: Altınları nasıl götürdük?, 17 Temmuz 2015

[9] “'Dönemin Başbakanı’ 25 Aralık fezlekesinde”, Al Jazeera Türk, 2 Haziran 2014 http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/donemin-basbakani-25-aralik-fezlekesinde

[10] T24.com,  “O savcı ve polis konuştu: Hiçbir evrakta 'dönemin başbakanı' ifadesi yok!”, 2 Haziran 2014


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder