Operasyon medyasının en önemli finansörü: Katar sermayesi (1)
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) çoğunluk hisselerini
elinde bulundurduğu Digitürk’ü herhangi bir ihale veya duyuru yapmadan Katarlı Bein Media Gruba sattı. İlgili kamu
kurumlarının (Rekabet, RTÜK) onayının ardından 3.5 milyon müşterisi bulunan
Türkiye’nin en büyük dijital platformu Katarlıların olacak.
Bu yazı dizisinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ortadoğu’daki en
büyük destekçisi ve finansörü olan Katarlıların Türkiye’deki medya serüvenini anlatacağız.
3 gün sürecek bu yazı dizisinde Katar sermayesi eliyle Türk medyasının nasıl
yandaşlaştırıldığı ve nasıl bir operasyon medyası haline getirildiği belgelerle
ortaya konulacak. Neyse lafı daha fazla uzatmadan sadede gelelim...
Aslında her şey Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) Dinç Bilgin ile Turgay Ciner arasında
‘gizli bir protokol’ imzalandığını ileri sürerek Nisan 2007’de Türkiye'nin
ikinci büyük medya grubu Sabah-Atv’ye el koymasıyla başladı.
El koyma işleminin zamanlaması oldukça manidardı. Zira 22
Temmuz 2007 genel seçimlerine sadece 3 ay vardı. Dönemin Genelkurmay Başkanı
Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın talimatıyla 27 Nisan 2007’de verilen e-muhtıranın
toplumda meydana getirdiği rahatsızlık ve medyanın sağladığı büyük destekle
Erdoğan ve ekibi Temmuz 2007 seçimlerinden zaferle çıktı. Yüzde 46.5 oy alan
AKP, medyayı kontrol etmenin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlamıştı.
Erdoğan daha sonra ‘çıraklık dönemi’ olarak tanımlayacağı ilk
5 yılı tamamlamış ve artık daha uzun vadeli planlar yapmaya başlamıştı. Yeni
yol haritasında medya çok önemli bir yere sahipti. Bu nedenle TMSF’nin Kasım
2007’deki Sabah-Atv ihalesini çok önemsiyor, grubun ‘dost olmayan’ ellere
geçmemesi için planlar yapıyordu.
Ağustos 2007’de Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesiyle
daha da rahatlayan Erdoğan, ihaleye girecek diğer gruplar hakkında kısa zamanda
önemli bilgilere ulaştı. Muhtemel alıcıların ihaleye girmesi bir şekilde
engellendi. Sonunda Kasım 2007’de Başbakan Erdoğan’ın damadının üst düzey
yönetici olarak görev yaptığı Çalık Holding, tek katılımcı olarak girdiği Sabah-Atv ihalesini 1.1 milyar dolarlık
teklifle kazandı.
Ancak ortada ciddi bir sorun vardı; Çalık Grubu’nun kasasında
bu büyük varlığı satın alacak para yoktu!
Bunun üzerine önce kamu bankaları devreye girdi. 2 kamu bankası Halkbank ve Vakıflar Bankası
toplam 750 milyon dolarlık bir krediyi uygun koşullarla Çalık Grubuna tahsis
etti. Çalık Grubuna ikinci destek ise
hiç beklenmedik bir yerden Katar’dan gelecekti!
Katar
sermayesini kim davet etti?
Sabah- Atv’nin resmi devrinden (Mart 2008) 3 ay önce
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Katar Emiri Şeyh Hamad bin Halife El Tani
Suriye’nin başkenti Şam’da gerçekleştirilen bir zirvede buluştu.
19 Ocak 2008’de gerçekleşen zirveden hemen sonra Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Katar Emiri El Tani ile Sabah-Atv ihalesini kazanan Ahmet Çalık’ı bir araya getirdi. Üçlü yarım saat sohbet etti.
19 Ocak 2008’de gerçekleşen zirveden hemen sonra Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Katar Emiri El Tani ile Sabah-Atv ihalesini kazanan Ahmet Çalık’ı bir araya getirdi. Üçlü yarım saat sohbet etti.
Gül, 5-7 Şubat 2008’deki Katar ziyaretine Ahmet Çalık’ın da
katılmasını istedi. Çalık o dönemde Katar Ulusal Varlık Fonu (Katar Yatırım
Ajansı –Qatar Invesment Authority) yöneten Tamim bin Hamad El Tani (Şu andaki
Katar Emiri) ile bir araya geldi.[1]
Yasalara göre Katar devlet fonunun Sabah-Atv’ye doğrudan
ortak olması hukuken mümkün değildi. Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK)
engelinin aşılabilmesi için ‘Al Wasaeel International Media’ isimli bir şirket
kuruldu. Yeni kurulan şirket 250 milyon dolar ödeyerek Sabah-Atv’yi alan
Çalık Grubuna ait Turkuvaz Medya’ya yüzde 25 ortak oldu.
Kamu bankalarından alınan 750 milyon dolar ve Katar’dan gelen
250 milyon dolar Sabah-Atv’nin alınmasına imkan sağladı. Böylece Türkiye'nin
ikinci büyük medya grubu başarılı bir şekilde el değiştirdi!
El Cezire
Türk macerası başlıyor
Sabah-Atv’ye ortak olan Katarlılar şirketin nasıl yönetildiğiyle pek ilgilenmediler. Böyle bir medya grubuna hiç ortak olmamış gibi davrandılar. Adeta paralarını hayır işlerine harcamış gibi davrandılar. 2 yıl boyunca sessiz sedasız gelişmeleri izleyen Katarlılar, 2010 yılında yeniden ortaya çıktılar...
Dünyanın öne gelen haber kanallarından Katar
merkezli Al Jazeera Grubu, Türkiye’de bir haber kanalı kurmak için Ocak 2010’da
harekete geçti.
İddialara göre CNNTürk ve NTV’nin yayınlarından rahatsız olan hükümet alternatif elinde bulunan TV24’ü yetersiz buluyordu. Türk dış politikasının dünyaya anlatılması ve iç kamuoyunun ikna edilmesi edilebilmesi için yeni ve güçlü bir haber kanalına ihtiyaç vardı. Bunun için de Al Jazeera Grubu Türkiye’ye davet edildi.
İddialara göre CNNTürk ve NTV’nin yayınlarından rahatsız olan hükümet alternatif elinde bulunan TV24’ü yetersiz buluyordu. Türk dış politikasının dünyaya anlatılması ve iç kamuoyunun ikna edilmesi edilebilmesi için yeni ve güçlü bir haber kanalına ihtiyaç vardı. Bunun için de Al Jazeera Grubu Türkiye’ye davet edildi.
Kanalın başına uzun yıllar CNNTürk’te çalışmış Gürkan Zengin getirildi. Zengin, dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun hayatını anlatan “Hoca: Türk Dış Politikasında Davutoğlu Etkisi” kitabının da yazarıydı.
Ancak mevcut RTÜK Kanunu’na göre yabancı yatırımcılar
Türkiye’de bir tv kanalında en fazla yüzde 25 paya sahip olabiliyordu. Bu düzenleme
Katarlıları rahatsız ettiği için kanalın hazırlıklarının başladığı sırada yabancı payını yüzde 50’ye çıkaracak yeni RTÜK Kanunu için düğmeye
basıldı.[2]
RTÜK Kanunu’nun görüşülmeye başlandığı Aralık 2010’da Al
Jazeera Grubu Türkiye’de operasyonlara başladı. 23 Aralık 2010’da ‘Al Jazeera
Türk Prodüksiyon Hizmetleri’ isimli bir şirket kuruldu. RTÜK Kanunu’nda
değişiklik yapılmasına ve yabancı payının yüzde 50’ye çıkarılmasına sadece 2
hafta kala ‘Al Jazeera Yayıncılık Hizmetleri’ adını taşıyan yeni bir şirket
daha kuruldu.
300 bin lira sermayesi olan şirketin yüzde 75’i Ak Parti’nin önde gelen işadamlarından Vural Ak’a geri kalan yüzde 25’i Katarlılara aitti. Sadece 1 gün sonra şirketin kamu ihalelerine girebilmesi için gereken yetkilendirme yapıldı.
300 bin lira sermayesi olan şirketin yüzde 75’i Ak Parti’nin önde gelen işadamlarından Vural Ak’a geri kalan yüzde 25’i Katarlılara aitti. Sadece 1 gün sonra şirketin kamu ihalelerine girebilmesi için gereken yetkilendirme yapıldı.
TMSF satar,
Katar kapar
31 Ocak 2011’de TMSF’nin Esentepe’deki binasında ulusal yayın yapma hakkında sahip Cine 5’in satış ihalesi gerçekleştirildi. İhaleye her zaman olduğu gibi tek şirket katıldı: Al Jazeera... 40 milyon dolar muhammen bedelle satışa çıkarılan tv kanalına Katarlılar sadece 21 milyon dolar teklif etti.
4 Şubat’ta yeniden yapılan pazarlık sonrasında Katarlılar 40.5 milyon dolarlık teklifle Cine 5’in yeni sahibi oldu. Kanalın patronu konumundaki Vural Ak, “ Haziran veya Ağustos ayında yayına başlamak istiyoruz. 600 kişiyi işe alacağız. İddialı bir haber kanalı olacağız” dedi. [3]
İhaleden sadece 12 gün sonra RTÜK Kanunu’nu değişti. Böylece yabancı yatırımcıların yüzde 50 hisse sahibi olabilmesinin önü açıldı. 9 Mart günü şirketin sermayesi 10.5 milyon liraya çıkarıldı. Hisselerin yüzde 75’ini elinde bulunduran Vural Ak 7 milyon 875 bin TL koyarken, Araplar 2 milyon 625 TL koydu. Bu arada Al Jazeera Türk Grubu’nun yönetim merkezi Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından kurulan Şehir Üniversitesi’nin bulunduğu Seyrantepe taşındı. [4]
2012 yılında teknik altyapısını tamamlayan Al Jazeere Türk nedense bir türlü yayına başlayamadı. Bunun nedenlerini bir sonraki gün anlatacağız...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder