3 Kasım 2002 seçimlerinden zaferle çıkan
Ak Parti, geride kalan 11 yılda medya sektörüne ciddi anlamda damgasını vurdu.
Medya sektörünün ana oyuncularını yenileriyle değiştiren ve bunun sağladığı
kitlesel destekle de her seçimden oylarını artırarak çıkmayı başaran Başbakan
Erdoğan ve kurmayları bugün çok önemli bir viraja girmiş görünüyor.
2002-2012 döneminde o dönemdeki güç merkezlerine yakın duran ve halk tarafından seçilmiş iktidara karşı statükounun savunuculuğunu üstlenen ‘ana akım medyaya’ karşı TMSF ve Maliye aracılığıyla ciddi bir üstünlük sağlayan Ak Parti, bugün kendisine açıktan muhalefet eden Gülen Grubu, Taraf ve yumuşatılmış Doğan ve Demirören medyasına karşı son kartlarını açmaya hazırlanıyor.
2002-2012 döneminde o dönemdeki güç merkezlerine yakın duran ve halk tarafından seçilmiş iktidara karşı statükounun savunuculuğunu üstlenen ‘ana akım medyaya’ karşı TMSF ve Maliye aracılığıyla ciddi bir üstünlük sağlayan Ak Parti, bugün kendisine açıktan muhalefet eden Gülen Grubu, Taraf ve yumuşatılmış Doğan ve Demirören medyasına karşı son kartlarını açmaya hazırlanıyor.
Yazıyı okuyan genç arkadaşlara kısa bir hatırlatmada bulunayım. 2002 yılında Türkiye’de toplam gazete satışı günlük 4.5 milyon idi. Bu tiraj içinde hükümete doğrudan destek veren gazetelerin (Yeni Şafak, Akit) ile temkinli destek veren (Zaman, Türkiye) toplam tirajı 500 bin idi. Yani hükümet yanlısı medyanın toplam tiraj içindeki payı yüzde 12 seviyesindeydi.
İmar Bankası sürecinde Star Gazetesi ve
Star Tv’ye el koyulması sektördeki en büyük 3. oyuncunun çekilmesinin yanı sıra
medyadaki el değiştirme operasyonlarının da milatı oldu. Star Gazetesi
fethedilirken, tv ise Doğan Grubu saflarına katıldı. Bu sürece Halka ve
Olaylara Tercüman adını taşıyan ve daha sonra ‘Bugün’ adını alan gazetenin de
eklenmesiyle destek veren gazetelerin sayısı ve tiraj arttı. 2005 sonunda
ortalama tiraj 5.0 milyona ulaşırken, Ak Partiye yakın gazetelerin tirajı 1
milyona ulaşmıştı.
Ancak asıl değişim 2007’de yaşandı.
Sabah-atv Grubu’nun Çalık Grubu tarafından satışı medyadaki tüm taşları
yerinden oynattı. Türkiye’nin ikinci büyük medya grubu olan Sabah-Atv’nin
Başbakan Erdoğan’a yakın bir işadamı olan Ahmet Çalık tarafından satın alınması
sadece tiraj açısından değil, etki ve kamuoyu gücü açısından da büyük önem
taşıyordu.
Bünyesinde Sabah’ın yanı sıra Takvim ve Yeni Asır gibi 2 önemli markayı barındıran ve ATV ile de milyonlarca haneye ulaşan grubun 1.1 milyar dolara el değiştirmesiyle tiraj tablosu yeniden değişti. Günlük tirajı 850 bin olan Sabah-ATV’nin de eklenmesiyle okura erişimde hükümet yüzde 50’yi yakalamış oldu.
Bünyesinde Sabah’ın yanı sıra Takvim ve Yeni Asır gibi 2 önemli markayı barındıran ve ATV ile de milyonlarca haneye ulaşan grubun 1.1 milyar dolara el değiştirmesiyle tiraj tablosu yeniden değişti. Günlük tirajı 850 bin olan Sabah-ATV’nin de eklenmesiyle okura erişimde hükümet yüzde 50’yi yakalamış oldu.
Bu operasyonla etki sahasını da genişleten
Ak Parti, Kapatma Davası’nda aktif rol üstlenen Doğan Grubu’nu da 4 milyar dolarlık
vergi cezasıyla sindirmeyi başardı. Aydın Doğan, sahibi olduğu gazetelerden 2’sini
(Milliyet ve Vatan) ve Star TV’yi hızlı bir şekilde satarken bir anlamda
Erdoğan’ın egemenliğini de kabul etmiş oluyordu.
Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde medya üzerinde tam bir etkinlik kurmak ve 7 Şubat 2012’deki MİT Krizi sonrasında arasının açıldığı Cemaat ile arasına mesafe koymak isteyen Başbakan Erdoğan, geçen yılın sonunda yeniden harekete geçti.
‘Gücü Özgürlüğünde’ sloganıyla yayın yapan Habertürk Grubu’nun yönetimine yakın dostu olan Fatih Saraç’ın atanması bu süreçle ilişkilendirildi.
Bu yılın Mayıs ayında TMSF, Çukurova Grubuna yönelik borç tahsilâtı kapsamında Türkiye’nin 5. büyük medya grubuna el koydu. Show Tv, Skytürk360, Alem Fm ve dergilerden oluşan bu grup 2 ay gibi kısa bir zaman dilimi içinde Ciner ve Kolin-Limak- Cengiz Grubu arasında bölüşüldü. Çukurova Grubu’nun en değerli varlığı olan dijital yayıncılıkta bir numara konumundaki Digitürk için ise Türk Teleom, Ciner, Doğuş ve Doğan Grubu sıraya girmiş durumda.
Yaşanan bu değişim sürecini ben şöyle
okuyorum;
1)
Görüldüğü kadarıyla hükümet tarihe ‘7
Şubat Krizi’ olarak geçen olayın ardından Cemaat’e karşı kendi medyasını
oluşturmaya karar verdi. Bu kapsamda Gülen Hareketi’ne yakın bir profil çizen
Zaman ve Bugün gazetelerinden boşalan saflara Habertürk ve Akşam gazeteleri monte edildi. Yine Shaber ve Bugün TV’den boşalan koridorda Habertürk Tv ve
Skytürk360 ile takviye edildi.
2)
Ergenekon ve Kapatma Davası sürecinde
yaptığı yayınlarla dikkat çeken Taraf Gazetesi’ne karşı Milat Gazetesi ortaya
sürüldü. Ancak Milat ve Takvim gazeteleri Taraf ile boy ölçüşmekte yetersiz kaldı.
Basketbolcuların tabiriyle Taraf ciddi bir eşleşme sorunu yarattı...
3)
Gezi Parkı olayları hükümet kontrolündeki
medya kuruluşlarının kağıt üzerindeki tirajları kadar bile etkisi olmadığını
açıkça ortaya koydu. 'Amiral gemisi' konumundaki Sabah ile Star gazeteleri
cepheyi güçlükle ayakta tutarken, Yeni Şafak gazetesi sürecin parlayan yıldızı
oldu. Bu nedenle yeni dönemde ‘cephe gazete’ olarak Yeni Şafak'ın öne çıkması beklenebilir...
4)
Gezi Parkı olayları aynı zamanda hükümete
yakın medya kuruluşlarının insan kaynağı açısından son derece sorunlu olduğunu açıkça ortaya koydu. Bu kurumlarda görev yapan profesyonel gazetecilerin çok
önemli bir bölümü olayları yöneticilerinden farklı değerlendirdi ve izlenen
yayıncılık politikasına destek vermedi. Bu nedenle Sabah Grubu’nda Temmuz
ayından itibaren ciddi bir işten çıkarma süreci başladı. Sürecin Eylül ayında da devam
etmesi bekleniyor...
5)
Gülen Hareketine yakın medya
kuruluşlarının duygusal bağlılığı yüksek bir çalışan profiline sahip olması bu kurumların
uzun süre çatışmasına olanak sağlayacaktır. Yeni dönemde Zaman, Today Zaman,
Bugün ve liberalların kontrolündeki Taraf Gazeteleri’nin aktif muhalefeti
özellikle Ak Parti’ye oy veren kesimler üzerinde ciddi anlamda etki meydana
getirebilir...
6)
Today Zaman gazetesinin son dönemde
yolsuzluklarla ilgili özel haberler yapması ve bu konuya özel bir önem vermesi
hükümetin uluslararası alanda oluşturduğu algıyı ciddi anlamda sarsabilir.[1]
7)
Gezi
Parkı olayları sonrasında TRT’nin ingilizce yayın yapan bir kanal kuracak
olması algı yönetimi ve propaganda açısından önemlidir. Hakeza Star Grubu’nun
İngilizce yayın yapacak bir gazete kurması da bu anlamda not edilmesi gereken
bir adımdır..
8)
Hükümetin Gezi Olayları sonrasında ATV’nin
Time Warner Grubuna satışına onay vermeyeceği konuşulmaktadır. Son günlerde Kolin- Limak- Cengiz üçlüsünün Sabah-Atv
Grubuna ortak olabileceği söylentileri artık ayyuka çıkmıştır.
Eksikler olabilir. Ama elimdeki verilerden
ben böyle bir okuma yaptım.
Görüş, öneri ve eleştirileriniz için
lütfen ufuksanli@gmail.com adresinden
yazışalım...
[1] NOAH BLASER, “AK
Party's biggest corruption case shows stakes of press censorship, transparency
woes” , 4 August 2013
Gülen hareketine yakın olan medya gerçekten önümüzdeki seçimlerde muhalif olacak mı ya da olur mu? burası cidden düşünülesi bir nokta.. Bir orta yol her zaman bulunur gibi geliyor bana.. Yolsuzluk varsa bunların yazılması muhalefet midir sizce?
YanıtlaSilYanlışların dile getirilmesi bence iyi bir şeydir. Ama insanlar 10 yıldır neden hiç bu konuda birşey yazmadınız diye sorabilir. Bu sorunun cevabı üzerinde düşünülmesi gereken bir husustur. Orta yol konusunda ise hemfikiriz :))
YanıtlaSilPeki orta yoldan önce "alternatif" arandı mı?
YanıtlaSil